Bekle bizi İstanbul şarkısı tarihi

İstanbul için bestelenen çeşitli tarzlara hitap eden şarkılara yer vereceğimiz köşemize Bekle Bizi İstanbul şarkısı ile başlıyoruz.

İstanbul şiiri Vedat Türkali tarafından kaleme alınmış bir eserdir. Vedat Türkali 1944–1950 ağır baskı döneminde devrimci sanat çevrelerinde el altında dolaştırılan gizli şiirleriyle -özellikle de “İstanbul” şiiri ile- tanındı. Uzun süre ceza evinde kaldı. Ceza evinden çıktıktan sonra sinema alanında 1940’ın üzerinde senaryo yazdı. Ardından okuyucuların ilgiyle takip ettiği “siyasi” romanlara imza attı.

Ahmed Arif söz konusu şiir için şunu söylüyor:

Abdülkadir Abinin, yani Vedat Türkali’nin “İstanbul” şiiri vardı. O şiir imzasızdı. Daktilo edilmişti, öyle geçti elime. Yıllarca kimin olduğunu bilmiyorduk. Bir tek şiir. Bence bu tek şiir, bir kitaba değil, on kitaba bedeldir. En azından bunu kendi kişiliğim ve kendi kuşağımdan bazı arkadaşlarım için söyleyebilirim.

Şiirin kısaltılmış hali Grup Baran, Edip Akbayram, Onur Akın ve son olarak çok dilli versiyonu İlkay Akkaya-Ferhat Tunç–Burol Topaloğlu-Kardeş Türküler tarafından Türkçe-Kürtçe-Ermenice-Lazca olarak seslendirilmiştir.

Şiir ayrıca Vedat Türkali tarafından Bahoz filmi için seslendirilmiştir.

Alttaki videodan Bahoz filmi için şairin seslendirdiği besteyi dinleyebilirsiniz:

Bekle Bizi İstanbul Şarkı Sözü

Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünür düşünürüm İstanbul

Binbir direkli Haliç’inde akşamlar Adalarında bahar Süleymaniye’nde güneş Ey sen ne güzelsin kavgamızın şehri İstanbul

Boşuna çekilmedi bunca acılar Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle Parklarınla, köprülerinle, meydanlarınla Bekle bizi İstanbul

Tophane’nin karanlık sokaklarında Koyun koyuna yatan çocuklarınla bekle Bekle zafer şarkılarıyla geçişimizi İstanbul

Haramilerin saltanatını yıkacağız Bekle o günler gelsin gelsin İstanbul Sen bize layıksın bizde sana İstanbul İstanbul

Boşuna çekilmedi bunca acılar Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle Parklarınla köprülerinle meydanlarınla Bekle bizi İstanbul

İSTANBUL

Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm Istanbul

Binbir direkli Halicinde akşam Adalarında bahar Süleymaniyende güneş Hey sen güzelsin kavgamizin şehri

Ve uzaklardan seni düşündügüm bugünlerde Bakışlarimda akşam karanlığın Kulaklarimda sesin Istanbul

Ve uzaklardan Ve uzaklardan seni düşündügüm bugünlerde Sen şimdi haramilerin elindesin Istanbul

Plajlarinda karaborsacılar Yağli gövdelerini kuma sermiştir. Kürtajli genç kızlar cilve yapar karşılarinda Balikpazarinda depoya kaçırılan fasulyanın Meyvesini birlikte devşirirler Sen şimdi haramilerin elindesin Istanbul

Et tereyağı şeker Padişahin üç oğludur kenar mahallelerinde Yumurta masaliyla büyütülür çocuklarin Hürriyet yok Ekmek yok Hak yok Kollarin ardindan baglandi Kesildi yolbaşlarin Haramilerin gayrisina yaşamak yok

Almiş dizginleri eline Bir avuç vurguncu müteahhit toprak agasi Onlarin kemik yalayan dostlari Onlarin sazi cazi villasi doktoru dişçisi Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel Ve sen Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi Seni öldürürler Seni sürerler Buhranlar senin sirtindan geçiştirilir Ipek şiltelerin istakozlarin ve ahmak selameti için Hakkinda idam hükümleri verilir

Haktan bahseden namuslu insanları Yagmurlu bir mart akşami topladilar Karanlik mahzenlerinde şehrin Cellatlara gün dogdu Kardeşlerin acisiyla yanan bir çift gözün vardir Bir kalem yazın vardır Dudaklarini yakan bir çift sözün vardır Söylenmez…

Haramiler kesmiş sokak başlarini Polisin kirbaci, celladin ipi, spikerin çenesi, baskı makinesi Haramilerin elinde

Ve mahzenlerinde insanlar bekler Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde

Boşuna çekilmedi bunca acilar Istanbul Bulutlarin ardinda damla damla sesler Gülen çehreleri ve cesaretleriyle Arkadaşlar çikti karşima Dindi şakalarimin agrisı

Bir kadin yoldaş tanirdim Bir kardeş karısı Hasta cigerlerini taşidigi çelimsiz kemikli omuzlari Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi Cellatlara emir verildigi gün haramilerin sarayinda Gebeliğin dokuzuncu ayinda Aç kurtlarin varoşlara saldirdigi Tipili bir gece yarisi Sirtinda çok uzak bir köyden indirdi Otuzbeş kiloluk sırrimızı Zafer kanli zafer kipkirmizi

Boşuna çekilmedi bunca acilar Istanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle Parklarinla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle Ve bir kuruşa Yenihayat satan Tophanenin karanlik sokaklarinda Koyunkoyuna yatan Kirli çocuklarinla bekle bizi

Bekle zafer şarkilariyla caddelerinden geçişimizi Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarimiz Haramilerin saltanitini yıksın Bekle o günler gelsin Istanbul bekle Sen bize layıksın

Vedat TÜRKALİ

Önce bir sessizlik oldu odada. Kenan kapatmıştı radyoyu. Birbirlerinden uzaklaşmışlar gibi karşılıklı bakıştılar bir an. Ne dese kötü bir savunma yapar duruma düşeceğinden korkarcasına kaygılı bakıyordu Kenan. Günsel’in beklenmedik mutlu bir gülümsemesi ile hava birden değişiverdi. ^gji — Daha ne istiyoruz?., dedi. Sevinecek günümüz. Bu duruma düşmüş herifler; oh bee!.. Masaya geçti. — Öyle de acıkmışım ki, dedi, otur Kenancığım. Al şu bardağını canım. İşçi sınıfımızın ilerdeki en güzel bayramları için. Yurdumuzda göreceğimiz gerçek Bir Mayıs Bayramlarının onuruna! Aynı coşkuyla dikti içki bardağını, sonuna kadar içti. Kenan da izlemişti ya, kırık döküktü yine de… Gülerek bardağı korken: — Ee artık şiir okumanın da vakti, dedi Günsel’e takılır gibi. Günsel gülerek kırma bir Anadolu ağzıyla: — Helbet gardaşım, o nassı söz?., dedi. Sen emret ağzını yi-diğim… Ancak çok sevinçliyken yaptığı bir şeydi bu. Bir kahkaha ile doyasıya güldü yeniden. Bu coşkuda şarabın da payı vardı belki de. Tatlı, yorgun bir gülümsemeyle ciddileşti: — Söyle bakalım, hangisini?., dedi. — İçinden geleni. — Dur önce bir İstanbul’u okuyayım sana. Kenan birkaç kez dinlemişti Günsel’den İstanbul şiirini. Tatlı acı karışımı bir düşe kaptırdı yine. Günsel’in içtenlikle kuşatan duygulu sesi şiirin etkinliğini öyle artırıyordu ki… Her seferinde olduğu gibi bu kez de, nedense şiirin sonuna doğru öğrencilik yıllannın derinlerine gömülmüş kavgacı, inançlı anılarına dalıp gitmişti. Niye bu kız o zaman çıkmadı karşıma benim?.. Hep bunu aradım, bunu bulduğumu sandım. Kenan’ı daha da yıkmak ister gibi gözlerinde mutlu, yine de hüzünlü bir ışıltı ile şiiri bitiriyordu Günsel. Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle. Parklarınla, köprülerinle, kulelerinle, meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle. Ve bir kuruşa Yeni Hayat satan Tophane’nin karanlık sokaklarında Koyun koyuna yatan Kirli çocuklarınla bekle bizi. Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi. Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarımız Haramilerin saltanatını yıksın Bekle o günler gelsin İstanbul bekle Sen bize lâyıksın. Daha çok devrimci anılarla yüklü bir kavga söylevine benzeyen şiir bitince suskun kaldılar bir süre. Acılı bir mutluluğu sindirmek istiyorlardı sanki. Kenan bozdu sessizliği. — Bir tuhaf oluyorum bir şiiri senden dinleyince, dedi. Günsel sorguyla baktı. — Biliyor musun, bu şiir hem seninle ne kadar yakın olduğumuzu, hem de aramızdaki… Uygun bir sözcük arar gibi durdu biraz. Uzaklığı dese olmayacaktı, yaş farkı da… Kızıyordu artık Günsel bu yaş sözcüğüne. Ben de senin kadar yaşlıyım demişti bir gün. — Aramızdaki, diye yineledi, kuşak ayrılığını öyle belirliyor ki… Hüzün çöküyor içime.