Ekolokasyon nedir?

Yarasalar gündüzleri görmek için gözlerini kullanmalarına rağmen karanlıkta avlanırlar. Işıksız nasıl hareket ederler? ‘Ekolokasyon’ kelimesi her şeyi söylüyor; yarasalar ses yankılarını kullanarak çevrelerindeki nesneleri bulur. İnsanlar ekolokasyonu genellikle yarasa ‘sonarı’ olarak tanımlar. Ancak, dünyayı deneyimlemenin çok yabancı bir modu gibi görünse de, ekolokasyon aslında biz insanların görme biçiminden o kadar da farklı değildir; bu sadece dünyayı algılamak için dalgaları kullanmanın alternatif bir yöntemidir.

Biz insanlar dünyada gezinirken gözlerimize ve görme duyumuza çok güveniriz, böylece her şeye çarpmadan hareket edebiliriz. Tek yaptığımız, çevremizdeki nesnelerden yansıyan ışık dalgalarını toplamak için gözlerimizi kullanmak. Işık dalgaları ile görürken yarasaların ekolokasyonda kullandıkları dalgalar ses dalgalarıdır.

Ekolasyon nasıl olur?

Yarasalar uçarken ses kutuları, dilleri veya burunlarıyla seslenir. Bu sesleri duyamayız, çünkü bunlar ultrasoniktir; yani, biz insanların duyabileceği ses aralığının üzerindedir. Bu çağrılar etraflarındaki nesnelerden yansır ve yankı yapar. Yankılar, kulakları onları algılayan yarasaya geri döner. Yarasa, yankıları duyduğunda, yankının sektiği nesneye göre konumunu değerlendirebilir. Yakın mı yoksa uzak mı olduğunu anlayabilir ve hem statik hem de hareketli nesneler için çalışır.

Bu, yarasaların hayatta kalmasının anahtarıdır; ekolokasyon ile, yarasalar yalnızca doğrudan duvarlara çarpmaktan kaçınmakla kalmaz, aynı zamanda karanlıkta uçan bir böceğe ev sahipliği yapabilirler. Yankıların duyulabilir kalması için yarasaların çok yüksek sesli aramalar yapması gerekir. Aslında, kullanışlı ‘gönder/al’ mekanizmaları olmasaydı, aramalarıyla kendilerini sağır ederlerdi. Yarasanın orta kulağındaki kaslar, yarasa sesinin onları sağır etmemesi için kulaklarını ‘bağlantısını keserek’ çağırırken kasılır. Orta kulak kasları daha sonra gevşer, bu da elbette yankıyı duymak için kulağı ‘yeniden bağlar’.

Yarasa sesi nasıl duyulur?

Yarasaları işitme aralığımızla duyamasak da yarasa dedektörü adı verilen bir cihaz aracılığıyla beslendiklerinde seslerini duyabiliriz. Bu cihazlar, farklı türdeki yarasalar farklı frekans bantları kullandığından, yakınlarda hangi tür yarasaların olduğunu gösterebilir. Bazı yarasalar FM (frekans modülasyonlu) çağrılar kullanırken diğerleri yalnızca tek bir frekanstan (sabit frekans veya CF) çağrılar kullanır.

Doppler etkisi yarasalar için bir sorun oluşturabilir, çünkü hareketli bir hedeften yansıyan yankılar, ses dalgalarını yarasanın kulaklarının işitme aralığının altına veya üstüne kaydırabilir. Bunu önlemek için, bu yarasalar çağrılarını, yankılarının tümü tek, sabit bir frekans olacak şekilde ayarlar.

Diğer yarasaların yankılarını duyduklarında “sıkışmaktan” veya kafalarının karışmasından nasıl kaçınırlar? Bilim adamları, diğer yankıların karışık ses manzarası dışında kendi yankılarını nasıl anlattıklarını hala tam olarak bilmiyorlar. Bazı deneyler, yarasaların, diğer yarasaların gürültüsü arasında kendilerini duymak için seslerinin sayısını ve yoğunluğunu artırdığını gözlemledi. Son zamanlarda, bazı araştırmacılar yarasaların sadece kendi seslerini ‘tanıdıklarını’ öne sürdüler.

Yarasa ekolokasyonu, evrimin şaşırtıcı örneklerinden sadece biridir. Doğal seçilimin, karmaşık, olağandışı ve son derece hassas hayatta kalma araçlarıyla donanmış hayvanlara nasıl yol açabileceğini gösteriyor.

ABD’li bilim adamları Donald Griffin ve Robert Galambos, 1940’larda yarasaların işitsel ekolokasyonunu keşfettiler ve ‘yankılama’ kelimesini ilk kullanan kişi Griffin’di. Yukarıda bahsettiğim gibi yarasa ekolokasyonu, sonar olarak bilinen teknolojik tespit ve navigasyon sistemine çok benzer. Griffin ve Galambos keşiflerini açıkladıklarında, birçok biyolog bunu zoraki, imkansız bir fikir olarak gördü. Bunun nedeni, sonarın (radarla birlikte) o zamanlar, insan teknik başarısının zirvesi olarak görülen en ileri askeri teknoloji olmasıydı. Bu nedenle, birçok bilim insanı, yarasaların, insanların bir tür olarak ortaya çıkmasından binlerce yıl önce, doğal olarak böyle bir sistem geliştirdiğini kabul edemedi.

Bu konunun daha fazla araştırılması için, Richard Dawkins’in evrim üzerine mükemmel kitabı The Blind Watchmaker’a bakın.